10 Mart 2015 Salı

Umut Çabası


Umut, Umut Çabası, Neden Umutlu Olmalıyız? Çocukluk, Karanlık, BoşlukYeni  bir gün bitiminde daha eve yolumuz düşürken günün yorgunluğuyla beraber  günümüzü yoklarız. Kısa bir özetten sonra kendimizi,  davranışlarımızı  ve insanların davranışlarını sorgularız. Daha iyi  şeyler yapacaklarımız olur veya hayalimizde bir taslağını oluştururuz. Umutlu olmak keyifli bir yorgunlukta bile doyumsuz olur. Yollardan geçerken güneşin ışığı vurur gözümüze, içimiz ışık doluyken yine ısınırız. Üstümüzdeki yorgunluk tüy kadar hafif olur keyif duyarız bu yolculuktan.

Mutluluk bu olsa gerek; umutlu iken çabalamak… Derin bir nefes alıp yaşanılası doğadan bitkin geçmişimizi yenilemek için serinleriz. Gökyüzü, hava, rengarenk çiçekler, kuşlar, böcekler.. Akşamın turuncu batımında garip hisler uyanır ve yazabilecek çok şeyimizin olduğunu çağrıştırır. Ruhumuz bizden ayrı hissedip göremediklerimiz görür, duyamadıklarımızı duyar, dokunamadıklarımıza dokunur gibi dünyayı on tur dönmüş gibi oluruz sanki.



Umut için yaşamaya değer, çünkü bir yaşam taşıdığımız için değerliyiz. İçimizdeki doğal iç güdü bize umutlu olmamızı, güzel değerler taşımamızı daha uyumlu bulur; bu bizi biz yapan şeydir. Umut olmazsa çaba olmaz hayattan soğuruz. Bizi daha istekli yapan şey peşinden koşup daha yaklaşabileceğimiz şeylerdir yani umutlardır. Tabi burda çocukların umudunu es geçemeyiz; sevinçli bakışları içlerindeki masum temizlik saf umudu yansıtırlar. Saf heyecanları onları ayrıcalıklı kılıyor ve gözlerine bakarken bir çocuğun, orda kendimi görmek isterim hep. Bu yüzden çocukluk çağımızdaki gibi bir umut aramaya koyulmalıyız; saf, berrak, su gibi hayat veren bir umut…

Çocukluktan çıkıpta biraz büyüdüğümüzde hayatın acı taraflarını görmeye başlarız. İnsanlıktan, iyilikten, doğruluk ve adaletten sapanları görünce içimizdeki umut ışığı yavaş yavaş sönmeye başlar. Bu çıkarcılığı, menfaatçiliği görünce stres ve kaygı içinde bunalım dönemleri geçirebiliriz. Daha iyi şeyler yapabileceğimiz hevesinden soğuruz. Çünkü etrafımızda bizim gibi düşünen nadir insanlar vardır. Bu monoton zalimler ordusuna karşı tek kahraman ben miyim diye düşünebilirsiniz. Artık etki başlamıştır durduramazsınız ve dayanılmaz sandığımız bir acıyla çatlayacağımızı düşünürüz. Tıpkı sıcak suya soğuk su eklenince bardağın çatlaması gibi aklımız ve  kalbimiz bu tür olaylarla karşılaşınca çatlamaya başlar. Bazen ağır durumlar olur ruhumuz ve vücudumuz buna dayanamayabilir; dünyadan pılımızı pırtımızı toplayabiliriz bu sorumsuzlar yüzünden. Anlayışsızlığın sonucunda sırf kendi istekleri olsunlar diye diğer insanları hesaba katmayanlar adam öldürmeye eş değerdir. Çünkü insanların kötülüğünü arzulayanlar onlara umutsuzluktan başka daha ne kötülük yapabilirler ki? Umutsuz olanlarsa bir yaşam mücadelesi vemez mi?

Karanlık bu yüzden tehlikelidir. Karanlığı gören, duyan, işiten biri ona ne zarar verdiğini bilir. Karanlığın boşluğundaki biri yıpratıcı bir karamsallıkla hayatı anlamsız, karanlık görmeye devam edecektir; ta ki bir çıkış sağlayana dek.. Bu çıkış kendini yeniden tanımakta , içindeki umudu sağlam kılıp kendini yeniden inşa etmekte saklıdır. Bunu içimizde saklı kalmış ondan habersiz bizimle beraber hep varolan  umudumuz, başarımız ,kendimize, sevdiklerimize ve insanlara olan inancımız belirleyecektir. Dağıldığımız parçacıkları yeniden toplama gücü elde ettiğimizde bizim de Anka kuşu gibi bir öykümüz olabilir; küllerimizden doğabiliriz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder