3 Mayıs 2015 Pazar

Selam Diyarı

Öyle bir yer hayal edin ki olmasın… Öyle bir yer hayal edin ki hep yaşanılan olsun…

 Selam diyarından geldiğimiz söylenir. Doğar doğmaz arzuladığımız, hasretle kavuşmayı umduğumuz bir diyar… Öyle ki içimizde kendini fark ettiren bizimle konuşan bir diyar… Parçalarından kopmuş oluşmuş yüreğimizle her anlatılan güzellikte coşkuyla bekliyoruz orayı… Olacağından adımız gibi eminiz. Var olmayı bekleyen hayatın sırrında, umudun durmadan yeni fikirler oluşturduğu, yeni bekleyişler, yeni çabalar ve ufuklar… 

Selam diyarı, barış diyarı. insanlık bütünleşmesi, milliyetçilik çözümleri, mezhepçilik çözümleriİşte o cennet yürekli çocukların yüzlerinde parlar Selam Diyarı. saflığın simgesi çocuklarımız pırıltılı gözlerinde yeşerir daima… Selam diyarı hayatı süsleyen bir nefes; Aşkın ve sevginin yoğunluğunda insanı bütünleyen bir direnç… Yalnızlıktan yorgun yüreğin desteği; bir ırmağın kenarını yeşerttiği gibi yeşertiyor insanı… Selam… Selam… Ne güzel kelimedir selam…. Hatırlıyor en çok arzulayanlar orayı.. Selamsız yaşanmıyor.. Kavgalarla kirlenen dünyanın barışın olmadığı yerlerde de açılıyor umulmadık şekilde..


Dönen dünyanın dönmeyen merkezi olmuş selam. Garip hayatlar yaşıyoruz mazlum selamların ortasında; duygu yüklü ve birikmişiz taşların duvarların arasında… Doğadan uzak taşlaşmış kalbimiz ve beynimiz ; anlama özürlüsü , davranma sorumsuzu olmuşuz… Bilmiyoruz hangi heyecanlar uğruna yapılıyor o vahşetler; gözlerinin kirinde şeytanları gasp ediyor yürekleri… durağanlığın öyküsü gittikçe geriliyor toz yığınlarının arasında… Çocukların sesi geliyor ağlamaklı içimizi ürpertiyor kasılıp gevşiyor kalbimiz … Nerde o selam gören var mı diye soruyorlar hep .. Yangınlar bile yılgın bu sıcaklığa…
 

Yeryüzüne dağılan insanlık yaşamalarını sağlayacak yerler edindiler. İlkelliklerden başlayarak toplumlaşmaya başladılar. Zayıfların sömürüldüğü bir dünyada birlikte yaşamak bir kanun gibiydi. Yaşadığımız dünyada ülke topluluklarına bölünmüş bir insanlık var. Bu dünyada ki ülkeler daima kendi gelişimi ve üstünlüğü uğruna kendilerinden olmayan insanları yabancı diye nitelendirirler. Oluşturulan bu sınırlardan dolayı insanlar birbirlerine yabancılaştılar. Bunun sonucunda gelişmeye ayak uyduranlar gelişmeyen ülkelere güç gösterisi yaparak, kendilerini daha üstün görerek ve daha çok gelişme arzulayarak kendilerinden zayıf olanları sömürdüler. Vahşet içinde sömürülen ülkeler büyük bir utanç içine düştüler. . Açlık ve perişanlıkla kendilerine hayat sağlamaya çalışan bu insanlar umarsızca katledildiler, soyuldular , canları ve namuslarına dokundular.

 Böyle aşağılık durumlar kimse başına gelmesini istemez. Kendimizi onların yerine koyduğumuz zaman olayın ne kadar vahim olduğunu görüyoruz. İşte bu tür vahim olaylar yaşanmasın diye insanlığımız devletleri kurdu. Can, mal, namusu, güvenliği koruyan bu kuruluşlar insanlık için yeterli değildir. Çünkü her bir devlet yalnızca kendi çıkarı için siyaset yapıyor ve sadece kendi geleceği için endişeleniyor. Böyle bir dünya da savaşlar kaçınılmaz oluyor. Bugün hala daha silahların konuştuğu, ayrımın ve yabancılaşmanın olduğu bir dünyada yaşıyoruz ve yaşamaya çalışıyoruz. Nerede savaş varsa orada ayrım ve yabancılaşma var. Bu ayrımın başında belli bir bayrağa ve kültüre sahip milliyetçilik kavramı geliyor. Devleti uğruna acımasızca savaş verenler bayraklarını putlaştıranlar dünyamızı her zamankinden daha sevimsiz hale getiriyorlar. Kendi ulusundan olmayanların kimliksiz o ülkenin koşullarından yararlanamaması, seyahat edememesi yaşadığımız dünyayı ne kadar zorlaştırdığının kanıtı. Kendi sınırlarımız içinde sıkışıp kalmışız şu koca dünyada.

Selam diyarı, barış diyarı. insanlık bütünleşmesi, milliyetçilik çözümleri, mezhepçilik çözümleri
 Aynı neden için mezhepçiliği de gösterebiliriz. Belli bir dinin ayrılmış su yatakları gibidir mezhepçilik. Birinin söylediği diğerinin aleyhinedir. Mezhepleri uğruna gerçek dini yaşadıklarını ifade ederler. Dolaysıyla kültür, milliyetçilik ve mezhepçilik karışımı dünyanın kuruluşundan beri dünya insanlığının ayrılığına neden oldu. Tarihte hiçbir kabile , grup yoktur ki savaşmasın. Savaşmayan bir topluluk dahi varsa; bu, onların savaşıp yaşamalarını sağlamak için bir tepki olacak niteliktedir. Böyle bir toplum kendi kültürü ve toplumu için yabancı gördükleriyle savaşı göze alabilir. Bu durum tepki sürecini oluşturur. Bu süreçte hangi niyette oldukları zamanla belli olur. Kızılderelilerde olduğu gibi beyaz adamın sömürü niyetinin sonra açığa çıktığı örneğindeki gibi. Bu savaş sömürülmenin doğasından kaynaklanan bir başkaldırı örneğidir. Ne sömürmenin ne de başkaldırmanın olmadığı bir dünyanın olması kolaydır. Sadece insanların kendilerini bilmesi , sadece insan olduğunun ve bu güzel dünyanın hepimize ait olduğu bilinmesi yeterlidir.


 Ülkeler oluşan kültürlerin ve yaşamanın olduğu, bütün dünyaya göre en dar yerlerin olması onları durmadan üstünlük çabasına itiyor. Kutuplaşmaların olduğu birlikler yaşansa da (örneğin Asya ve Avrupa Birliği gibi.) bu dünya birliği değildir. Çünkü yine bir güç ve rekabet içerisindedirler. Yine globalleşen dünyanın, dünya bankalarının olduğu bir dünya da tam bir birlik oluşturmuyor. Milliyetçilik ve dinsel ve mezhepsel farklılaşmanın en aza indiği bir dünya da insanlar birbirlerini daha iyi tanıyacaktır. Herkes Dünyalı olduğunun farkına vardığı zaman üstünlük taslama zihniyeti son bulacaktır. İnsan ırkının farkındalığı manevi eşitliğe götürecek bizleri. O zaman yeni bir dünya hayali başlayacaktır. Bu hayal belki sandığımızdan daha çok faydalı olacak ve Selam Diyarı diye bir yerin var olduğunu keşfedilecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder