Çağın sorunu olan kavram karmaşıklığının temelinde bu üç
kelime yer almaktadır. Genellikle insan kavramına verilen değer diğer iki
kavrama verilen değerden daha az olmaktadır.
Dinin ve ya vatanın önce insan için olmadığı çok bariz bir
şekilde belli olmuştur. Çünkü çıkarılan savaşlarda insanların siyaseti uğruna,
heva ve hevesleri uğruna her şeyi göze alabileceklerini ve gözlerinin
körleştiklerini davranışlarından anlıyoruz. Her zaman iktidar olma hırsıyla
yanıp tutuşan bu yöneticiler halkın dini ve milli hormonlarını kullanarak başta
kalmaya ve iktidarlığın zevkini yaşamak isterler. Bu amansızca hastalık aklı örter ayrıca duygusuzluk getirir. Kendilerinden olmayan diğerlerini ideolojileri
için basit bir hiçmiş gibi
kullanabilmektedirler. Düşmanlarına vicdansız muameleler yaptırmaktadırlar. Eğer düşmanlarında birbirlerine merhameti
olsaydı zaten savaş diye bir şey olmayacaktı.
Dinin ve vatanın önce insan için olduğu su götürmez bir
gerçektir. Bu gerçeği kullanma yöntemi farklı olduğundan insan için olmadığı
sonucuna yukarıda değinmiştik.
İnsana olan değer gün geçtikçe azalıyor. Kendimizden
veya yaşadığımız ulus devletinden dolayı
insan değilmiş gibi bakabiliyoruz. Peki hepimizin eşit insan olarak görülme
durumunu nasıl sağlayacağız? Bize üstünlük hırsını veren neden hangisidir? Bu
üstünlüğün yok olması dünya vatandaşları için daha mı faydalı olur ?
Her ulus devleti yalnızca
kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Uydurulan bir ahlak
tanımıyla yalnızca kendi partileri için ahlaklı oluyorlar. O ulusun vatandaşı
bile o partiler kadar yararlanamazlar. Ulus
adına ulusu sömüren bu kodomanlar tekelciliği, sömürüyü getirmekte ve insanın
yaşam enerjisini çalmaktadırlar. Bunun sonucu yaşanmaz bir dünya olup bu
dünyayı kendi hırsları uğruna pisletebilmektedirler.
Aşırı bir din ve
vatan sevgisi aslında aşırı bir gelenek sevgisidir. Atalarının yollarından
gitmeye ant içmiş olan topluluklar gerçeği göremez ve akıllarını kullanamazlar.
İnanılmaz bir düşünceden yoksun olan vatanperestler kendi vatanları uğruna
azgınlık, taşkınlık ve kan dökebiliyorlar. Bunun sonucu akli olmayan ,
anlaşamayan her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda yapmaya çalışan bir
faşistlik, sadece kendini ve toplumunu aşırı düşünen bir grup vardır.
İnsanlığın temel sorunu olan bu insanların kendi iradelerine sahip çıkmaları ve
putlaştırdıkları vatan ve bayrak sevgilerini sorgulamaları gerekmektedir. Çünkü tanrı bile sorgulanmaya açıkken din,
vatan ve bayrak da sorgulanmaya açıktır.
Yüce yaratıcının bize bahşettiği bu akıl nimetiyle daha özgür ve birbirinin
hakkını gözeten daha yaşanabilir,eşit bir dünya kurabiliriz.
“Neden eşit değiliz?” sorusu burda karşımıza çıkıyor.
Yaratılışımızdan bugüne dek kadınlar ve erkekler olarak gören, işiten, duyan ve
daha çok özelliğimiz olan canlılar olduk. Tenlerimizin rengi yaşadığımız
coğrafyaya göre şekil alıyor. Her nereye gitsek acılarımız ve sevinçlerimiz
aynıdır. Sınırlarımızı belirleyen durumlardan ötürü dillerimiz farklılaştı. Bu
durum bile komşu sınırlardan dil ve kültür alışverişi yapmaktan alıkoymuyor.
Aynı dünya da ve aynı gökyüzünde nefes alıyoruz. Böyle olduğu halde nasıl bir
üstünlükten bahsedebilirsiniz?
İnsanı insan olarak görürsek her dinin ve vatanın insan için
oluşturulduğunu görürsek her şey daha farklı olabilir. Çünkü dinler ve vatanlar
uğruna nice hayatlar yok olmaktadır. Bu vahim durum yok sayılamaz. İnsanlıkta
açılan bu derin yaranın sarılması gerekmektedir. Kutsallaştırılan sorgulanmayan
bu kavramlar bir birey olarak yaratılan
insanın daha da değersiz olması gerektiğini düşündrüyor.
İnsan hayatının var olan bütün kurumlardan değerli olması ve
her insanın uluslar arası bir devlet statüsü kazanması gerekmektedir. Ayrıca
ortak iyinin yanında ve ortak kötünün de karşısında olmak gerekir. Çünkü bu
dünyaya barış ancak bu şekilde gelebilir ve dünya cennetine ancak böyle ulaşabiliriz.
Burdan önceliğiniz ne ise dünya görüşünüzü ortaya çıkaracaktır. İnsanı değerli gösteremeyen her ideoloji yanlış ve eksik olmalıdır. Çünkü insanın yaşatılamadığı hiç bir yerde düzen ve huzur olmaz; ideoloji de...